Suriye ve Mısır topraklarında meşhur Eyyubi Devleti kurulmuştu.Devletin azimli sultanı Selahaddin Eyyubi’nin odasındaki mum,geceler boyunca sönmedi;hep yandı durdu.Bir gün veziri bütün cesaretini toplayarak bunun sebebini sordu. Selahaddin Eyyubi dedi ki “Allah Resulü’nün (S.A.V.)Miraca çıktığı,yıllarca Müslümanlara kıblegah olmuş üçüncü harem,düşman elinde iken bana uyumak yaraşır mı hiç?” Selahaddin Eyyubi uyumadı.Adım adım ilerleyerek sonunda Kudüs kapılarına dayandı.Fakat bu mukaddes şehre kan dökerek girmek istemiyordu.Şehir Halkına “Sizin gibi ben de kesin olarak inanıyorum ki Kudüs,Allah’ın mukaddes beytidir.Bu beytullaha saldırarak Hürmetini ihlal etmek istemiyorum.”diye haber saldı.Teslim şartlarını da sunmuştu fakat şehrin azılıları direnme kararı aldılar.Müslümanlar,bir haftalık sıkı kuşatmayla şehre girdiler.Fakat kan deryasında yüzerek değil. Selahaddin Eyyubi, Hıristiyanlara şehri terk edebilmek için kırk günlük süre tanımıştı.Dünya tarihinde Yahudilere ve Hıristiyanlara insan onuruna yakışır biçimde muamelede bulunanların sadece Müslümanlar olduğu bilinir.Zaten,Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.) “Zimmiye eziyet veren bana eziyet vermiştir.”buyurarak İslam tebaasına giren gayrimüslime insanca muamele yapılmasını emir buyururken,nasıl başka türlü davranabilirdi ki?
Kaynak:Semerkand Dergisi.06/2002,(Ahmet Miroğlu)